Muz Seven Ölü Çocuklar/Tamer Dursun

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Bir anne ve iki küçük çocuk...

 Bulgaristan’ın yoksul bir köyünden kalkıp iki dilim ekmek bulmak umuduyla Almanya‘ya gelmişlerdi. Gençlik Dairesi beni aile için görevlendirdiğinde, Almanya en soğuk günlerini yaşıyordu. Kar, kış kıyamet zamanlarıydı ve ülkenin hemen hemen tamamı buza kesmişti.
Anne ve çocukları ilk ziyaret ettiğim gün, gece yatağa yatıp uyuyamamış, sabaha kadar huzursuzlukla dönüp durmuştum. Her ne kadar yaptığım işte “profesyonel çalışma ve duyguları işe karıştırmama“ kuralı geçerli olsa da ben oldum olası o kuralı tam anlamıyla beceremedim. O gün gördüğüm manzara beni allak bullak etmişti. Aile şehrin en kriminal mahallesinde, pis kokular, çirkin yapılar ortasında, küçük, eski bir eve sığınmıştı. Evin içinde, yerde bir döşek, bir iki battaniye ve bir köşede, sağdan soldan verilmiş yiyecekler vardı. Hatta yiyeceklerin çoğunun son kullanma tarihi bile geçmişti. İki kardeş döşeğin üstünde, dışarıdan getirdikleri taşlarla oynuyorlardı çünkü̈ oyuncakları yoktu. Anne yorgun ve üzgün gözlerle çocuklarını izliyordu. Ev çok soğuktu. “Kaloriferler çalışmıyor mu?“ diye sordum. Anne “Kalorifer yok ki abi. ‘Size ev verdik, artık ısınma işini de siz bir şekilde halledersiniz,’ dediler.“
Almanya’nın orta yerinde ısınma imkânının olmadığı bir ev!
“Peki nasıl olacak böyle?“
“Hafta sonu bir tanıdık, elektrikli soba getirecek Tamer Abi. Onunla idare edeceğiz.“
Günlerden cumaydı. En azından yarın geçici bir çözüm bulacaklardı. Ben de bu arada Gençlik Dairesi’ni durumdan haberdar edip aileye daha sağlıklı bir çözüm bulmalarını isterim, diye düşündüm.
Karanlık çökmeden önce anne ve çocuklarla dışarı çıktık. Yiyecek bir şeyler aldık. Meyve reyonuna geldiğimizde, küçük olan çocuk muzların önünde durdu.
“Muz sever misin?“
“Çok... Eskiden bir kere yemiştim.“
“Eskiden“ diyen çocuk daha sekiz dokuz yaşlarındaydı.
Yani daha dokuz on yıldır dünyadaydı.
Boğazım düğümlendi. Bir şey diyemedim. Alışveriş arabasına ufaklığın “eskiden“ yediği o muzlardan da koyduk.
Sonra ben eve geldim ve dediğim gibi belki de ömrümün en kötü̈ gecelerinden birini geçirdim. Bırakın dışarıyı; kaloriferlere, sobalara rağmen evlerin içi bile çok soğuktu. O tanıdıkları, elektrikli sobayı yarın çok erkenden getirsin diye dua ettim. Cumartesi ve Pazar da böyle keyifsiz geçti. Çocuklarıma her sarıldığımda, gözümün önüne evlerinde soğuktan titreyen o çocuklar geldi.
Nihayet pazartesi oldu. Erkenden evden çıktım. İlk işim ailenin bu sorununu halletmekti. Önce büroya uğradım. Büroda yöneticimiz olan hanımefendi dışında kimse yoktu. İçeri girdim. Heyecanla durumu anlattım ve “Şimdi Gençlik Dairesi’ne gitmeliyim. Yoksa bu çocuklar bu kışı geçiremez, ölürler.“ dedim. Tam kapıya yönelmiştim ki, hanımefendi arkamdan seslendi:
“Dur!“
Geriye döndüm. Göz göze geldik.
“Neden durayım?“
“Çünkü̈ onlar artık üşümeyecekler.“
“Nasıl yani?“
“Tamer, üzgünüm ama o çocuklar dün yanarak ölmüşler!“
Masasında duran gazeteyi bana uzattı. Gazeteyi almak, alıp okumak istedim ama yapamadım. Gazete o kadar ağırdı ki tutamadım. Sendelemeye başladım ve duvara tutunarak yere çöktüm.
“Yanmışlar mı? Ama onlar çok üşüyorlardı. Nasıl yanarlar? Yanamazlar onlar. Yanmamışlardır. Bir yanlışlık olmasın! Yemin ederim ev soğuktu. Çok soğuktu. Evde ısınacak bir şey bile yoktu. Evet, evet sadece battaniyeler vardı. Üşüyordu o çocuklar nasıl yanarlar. Olamaz!“ derken birden annenin sözleri aklıma geldi:
“Hafta sonu bir tanıdık, elektrikli soba getirecek Tamer Abi. Onunla idare edeceğiz.“
Öyle de olmuş. Elektrikli soba gelmiş eve. Çocuklar çok sevinmiş. Birazcık da olsa ısınmışlar. Sonra bir ara anne, çocukları sobanın önünde bırakıp komşuya gitmiş. O sırada nasıl olmuşsa elektrikli soba devrilmiş ve bütün ev alevler içinde kalmış. Sonrası...
Aradan yıllar geçti ve ben ne zaman bir yerde muz görsem o küçük çocuğun sözleri yankılanıyor kafamda.
“Muz sever misin?“
“Çok... Eskiden bir kere yemiştim.“

Tamer Dursun Pedogog, şair, öykü ve oyun yazarı

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...