5 Nolu size neyi hatırlatıyor?
Ali Oruç: Diyarbakır Zindanı bana gençliğimin yok olmasını hatırlatıyor. Yine Diyarbakır Zindanı bana işkenceyi, ihaneti ve dişe diş direnişi hatırlatıyor. Kürt halkının öldürülmek istenilen kimliğini ve buna karşı Kürt devrimcilerinin işkence, ihanete karşı duruşunu ifade ediyor. Diyarbakır Zindanında ihanet de direniş de yaşanacak kadar yaşandı. Bundan dolayı da 5 Nolu bir mücadele alanını, varoluşu ifade ediyor.
PKK’nin öncü kadrolarının hayatlarını konu alıyorsunuz. Sizde en çok iz bırakan ne oldu?
Ali Oruç: Anlattığım arkadaşlarla bazen bire bir yaşadım, bazen de izledim, duydum. Her şeyden önce onların mücadeleleri, direnişleri, yoldaşlıkları önemli bir izdir. Bu kitap her ne kadar roman diliyle yazılmış olsa da ben bunu kurgulamadım. Bütün bu anlattıklarım gerçek yaşamda yaşanılmış yüzde yüz gerçek olaylara dayanıyor. Kitap bir romandan ziyade belgesel niteliği taşıyor. Yeterince anlattığımı da iddia etmiyorum. Benim anlattıklarım deyim yerindeyse “devede kulak”. Mücadelenin öncü kadrolarının direnişini anlatmaya çalıştım.
Yazarken en çok zorlandığınız şey ne oldu?
Ali Oruç: Yazmak, bir eylemdir. Herkes yazamaz, birileri yaşar fakat yazamaz. Birileri de yazar fakat yaşayamaz. İkisini bir arada yapmak gerçekten de zordur. Bu kitabı masasız, çoğu kez kırık kalemle dizimin üzerinde yazdım. 10 yıl araştırdım, üç ayda yazdım. Yazarken bazen ağladım, bazen daraldım bazen de yemekten kesildim. Yazarken defalarca o olayları tekrar tekrar yaşadım.
Bu kitapla okuyucuya ne mesaj vermek istediniz?
Ali Oruç: Ben bu kitabı yazarken okuyanın ağlayacağını yaşamını yeniden sorgulayacağı, iradesini yeniden ele alıp düşüneceğini; bitirdiğinde ise yüreğinde bir iz bırakacağını düşündüm. O kitabı bıraksa bile kitabın onu bırakmayacağını düşünüyorum. Okuyan bu kitabı ve kitaba konu olan direnişi ve işkenceyi asla unutmayacağını sanıyorum. Gelecek nesil nasıl bir dönemden buralara geldiğini anlasın istiyorum.
Günümüzde zindanlardaki hasta tutsakların durumu da tartışılıyor. Bu konuda kamuoyunun tepkisini nasıl değerlendiyorsunuz?
Ali Oruç: Zindana giren betona çivilenmiştir. Nefesi kesilmiş, olanak ve imkânları sınırlanmış bir bireydir. O her anı zindanla yaşar. Ancak dışarıdakiler de her anını kendileriyle yaşar. Bu vesile ile zindandakileri hatırlamazlar. Zindandakilerini hatırlayanlar onun yakınları, ailesi, bazı demokrat çevreler ve dava arkadaşlarıdır. Günümüzde Türkiye’de genel manada zindanlar noktasında bir duyarsızlık söz konusudur diyebilirim.
Son olarak Diyarbakır Zindanının müze yapılması tartışmaları var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ali Oruç: Diyarbakır Zindanının müze olması gerektiğine inanıyorum. Ancak bu müze sadece betondan olmamalı. Bu müzede ihanet ve direnişin yaşandığı tüm belgeler sergilenmelidir. İnsanlar müzeye giderken bütün yaşanmışlıkları görmelidir. O zaman müze olmasının bir anlamı olur. Müze derken, zindanın insanlara okutulabileceği bir romanının olması gerekir.
Ölüm gelsin dersin
Romanınızda birçok olay var. Yaşanan ihanet, direniş ve ölümler size neyi hissettirdi?
Ali Oruç: İşkence gören biri olarak, işkence insana acı verir. İşkence gören bir kişi iki yolu kendine esas alır. Bir teslim olmak, ikincisi ise direnmek. İşkence uzun sürer ve kişinin kararı kesin değilse ihanete düşersin. Yok eğer direnişte karar kılmışsan ölüm korkusu yaşamazsın, hatta ölümü ararsın. Ölüm gelsin dersin. Direnişe karar vermiş, inançta kararlaşmış kişi ölümü ve acıyı yenmiş kişidir. Ne ölüm ne de acı onu etkilemez.
Erdoğan Zemur