Çocuk ve Maviş Bebek

Gülefer Cambaz Savran kullanıcısının resmi
Kan ter içinde uykusunda uyandı. Nefesi sıklaşmış yüreği yaralı bir kuşun yüreği gibi korku ve acı içinde atıyordu. Boğazı kurumuştu, bir iki yutkundu olmadı. Komodinin üzerindeki sürahiden bardağına su doldurdu, iki yudum aldı, kuruyan boğazını ve dudaklarını ıslattı. Yatağında Mavişin olmadığını fark etti, yere düşmüş olduğunu gördü. Onu yerden alıp sıkıca sarıldı. Bu korku dolu rüyaları çok uzun zamandır bitmek bilmiyordu. Ne zaman bittiğini düşünse yine böyle tekrar ediyor ve onu çok üzüyordu.

Maviş onun oyuncak bebeği ve aynı zamanda da büyük bir sırrını paylaştığı tek dostuydu.  O korku gecesinde -yine bu gece olduğu gibi- birlikte uyuyorlardı. Yattığı odanın kapısının yavaşça açıldığını duyabiliyordu ve odasına usulca giren karartının da farkındaydı çok korkmuştu. Bir gece önce annesinin masalında anlattığı tek gözlü canavarı hatırladı. Masalda dağların arkasında yaşayan bir canavardan söz etmişti annesi, bazen şehre inip gezdiğini ve yaramazlık yapan kızları alıp sarayına götürdüğünü ve orada yanından ayırmadığını anlatmıştı. Odasına giren şeyin tek gözlü canavar olduğunu düşünüyordu, ses çıkarmamalıydı. Mavişe sıkıca sarıldı. Canavarın yatağının uçunda hiç kıpırdamadan oturduğunu hissedebiliyordu.   Korkudan çığlık atmak istemiş, sesinin kısıldığını fark etmişti. Eğer çığlık atarsa diğer odada uyuyan annesi ile babası gelebilirdi ve onu canavarın elinden kurtarırlardı. Emindi ama ne olmuşsa olmuş sesi kısılmış, çığlık atamamıştı.  Kocaman bir elin yatağının üzerinde onu okşar gibi gezindiğini hissedebiliyordu. Bir ara babası olabileceğini düşünmüş sonra vazgeçmişti.  Hem babası neden böyle bir şey yapmak istesin ki!  Zaten dilediği zaman ona sarılıp öpebilirdi. Diğer yandan tek gözlü canavar da olamazdı; masallarda hiçbir kızı sevdiğini anlatmamıştı annesi. Canavarlar masallardaki kızları sevmezlerdi.  Yüreğinin sesini duyabiliyordu, bebeğine daha bir sıkı sarılmış titriyordu. O kocaman el şimdi üzerini örten örtünün altından onun ayaklarını arıyordu ve bulmuştu yavaş yavaş yukarı doğru çıkan o el onu korkudan öldürmek üzereydi. Elin birazdan kendisine ne yapacağını anlamaya çalışıyordu.
 El yavaşça yukarı doğru çıkarken bütün vücudunun şu an olduğu gibi titrediğini çok iyi hatırlıyor ve şimdi aynı duyguları yeniden yaşıyordu. İç çamaşırının çıkarılmaya çalışıldığı an da, korkudan yatağını ıslatmış ve kocaman elin üzerinden kayıp gittiğini, odasının kapısının tekrardan usulca kapandığını duymuştu. Bütün bu olanlara bir anlam vermeye çalışmış, anlayamamıştı. Bir rüya görmüş olabileceğini düşünmüş sonra vazgeçmişti. Gördüğü rüya olamazdı. Çünkü Maviş de onunla birlikte olanlara şahit olmuştu.
Islak yatağında uzun süre dönmüş daha sonra uyuyakalmıştı. Sabah annesi yatağını ıslattığını fark ettiğinde şaşırmış, ona kızmıştı. Çünkü biliyordu Nazlı iki yaşından beri yatağını ıslatmazdı. Gece geç saatte içtiği içeceklere yorumlamış, bir daha geç saatte sıvı tüketmesini yasaklamıştı. Bir ara Nazlı gece olanları annesine anlatmayı düşünmüş ama ne olduğunu kendi de anlayamadığı için anlatmaktan vazgeçmişti.
Yalnızca yatağını ıslattığını babasının ve evde bir haftadır misafir olarak kalan amcasının bilmesini istemiyordu, bilirlerse çok utanırdı.  Genelde günü evin içinde geçiriyorlardı. Birkaç kere birlikte alışverişe gitmişler ama Nazlı amcasını pek sevmemişti. Onu çok fazla öpmeye çalışıyor bazen de severken canını acıtıyordu. Bu durum hoşuna gitmiyordu. Genelde koltukta otururken onun da yanına gelmesini istiyordu. Nazlı da:
-Hayır, gelmek istemiyorum, diyordu omuzunu çekerek.
  Annesi bu duruma çok kızıyor,  bunun bir şımarıklık olduğunu söylüyordu. Söylesindi sevememişti amcasını, o çocuk aklınla anlayamadığı bir şeyler vardı amcasında.  Bir an önce evden gitmesini istiyordu.
Kahvaltıdan sonra amcasının birlikte parka gitme teklifini geri cevirmiş, tekrardan televizyon izlemek için koltuğuna oturmuştu. Bütün günü annesi ile birlikte evin içinde geçirmişler, akşamüzeri babası  işten dönmüş, amcası gezmek için çıktığı dışarıdan eve gelmiş,   hep birlikte aynı sofrada akşam yemeği yenmişti.  Gecenin ilerleyen saatlerinde yataklar hazırlandığında annesi ısrarla yatmadan önce tuvalete gitmesini tembihlemişti.
Nazlı gece yatağında yatmak istemediğini söylediğinde annesi ona kızmıştı. O da çok ağlamıştı.   Annesi tekrar yanına gelerek onu yatağına yatırmış, üzerini örtmüş ve ışığı açık bırakacağını söyleyip odadan çıkmıştı. O gece uzun süre korkudan uyuyamamış daha sonra küçük bedeni uykuya fazla dayanamamış uyuyakalmıştı
Sabah uyandığında yatağını tekrar ıslattığını fark etmiş ve ağlamıştı. Ağlama sesini duyup yanına gelen annesi bu duruma bir türlü anlam verememişti. Bunun bir rahatsızlık olabileceğini düşünmüş ve ertesi gün onu bir doktora götürmeye karar vermişti. O gün sabah kahvaltısından sonra amcası yine evden çıkmış geç saatlere kadar geri dönmemişti.  Amcasına garip bir şeyler oluyordu, artık Nazlı ile pek göz göze gelmemeye çalışıyordu.
O gece bütün ısrarlarına rağmen annesi yine odasında uyuması gerektiğini söyleyip odasının ışığını açık bırakarak kendi odasına geri dönmüştü. Ağlamamaya çalışarak Mavişe sıkıca sarılmış ve yatağında dönüp durmuştu.
Yine aynı şey oluyordu; odasının kapısı yavaşça açılıyordu. Işık yandığına göre gelenin kim olduğuna bakabilirdi ama bunu yapma cesaretini kendinde bulamamış onun yerine gözlerini sıkıca kapatıp Mavişe korku ile sarılmıştı. Çat sesinden yanan lambanın düğmesinin kapandığını anlamıştı. Canavar yine odasındaydı şimdi annesinin odasına gelmesini diliyordu.
Ayakucuna oturmuş o dev gibi cüssenin kendini izlediğini hissediyordu. Ayaklarını karnına doğru çekmiş korkudan içini çekiyordu. Sanki oyuncak bebeği Maviş de onunla birlikte aynı korkuyu hissediyordu. Bu bir rüya değildi ve Maviş kapanmayan gözleriyle bütün olan biteni görüyordu.
Birkaç gece önce olduğu gibi yine o kocaman eller yattığı örtünün altından küçük vücuduna dokunuyor onu okşuyordu. Bunu sevmiyordu. Bundan korkuyordu. İç çamaşırının çıkarılmaya çalışılması korkunçtu. Aynı şey olmuştu,  yatağını ıslatmıştı.
  Tekrardan odasının kapısının açıldığını ve annesinin sesini duydu ”Ne yapıyorsun burada? “  cevap gelmemiş odanın içinden büyük adımlarla bir ayak sesi çıkıp gitmişti. Daha sonra annesi üzerindeki örtüyü kaldırmış ve onun ıslak bedenine sarılmış anne kız birlikte ağlamışlardı.
Ortada garip bir durum vardı. Annesi bunun kötü bir rüya olduğunu ve bir sır olarak kalması gerektiğini söylemişti “Bu ikimiz arasında kalmalı kimseye söylememelisin “demişti
Oysa Maviş vardı. Annesi her şeyi gören Mavişi hiç saymıyordu.
Ertesi sabah kalktıklarında amcası çoktan çıkıp gitmişti. Giderken evde hiç kimseye haber vermemişti
Nazlı amcasının gitmesine çok mutlu olmuştu. Yaşadıkları hakkında annesi ile hiçbir zaman konuşmadılar. Bu bir sırdı ve o gece konu kapanmıştı.
 O geceden sonra bir daha odasının kapısını ve odasının ışığını kapatarak hiç uyumamış ve Mavişi bir an olsun yanından ayırmamıştı.
İnsanların ona dokunmasından artık hiç hoşlanmıyordu. Birileri onu sevmeye çalışsa hemen ağlıyordu. Yatağını ıslatmaya uzun yıllar devam etmiş ama annesi onu doktora götürmemişti. Onun yerine geceleri birkaç kere gelip onu tuvalete götürmüştü Bütün çocukluğu böyle geçmişti Nazlı’nın. Etraftakilerin dediği gibi o kendini sevdirmekten hoşlanmayan şımarık bir çocuktu. Üstelik annesi onu artık yanından hiç ayırmıyordu. Amcasını bir daha hiç görememişti. O gecenin sabahında evden erkenden çıkıp gidişine babası hiç şaşırmamış, “Niyazi bu! Aklına ne geldi kim bilir? “deyip gidişini normal karşılamış annesi bu duruma sessiz kalmıştı.
Yaşananların üzerinden yıllar geçmesine rağmen o gecenin hala izlerini taşıdığını biliyordu Nazlı. Bütün gençliği boyunca hiç erkek arkadaş edinememişti. Ne zaman birinden hoşlansa onu daha sonra kendinden uzaklaştırıyordu. İlk yakınlaşmalarında sebepsiz bir ağlama krizine geriyor ve arkadaşını yanından yolluyordu.
Ama Serhat’ı çok sevmişti, uzun yıllar devam eden arkadaşlıkları daha sonra aşka dönüşmüştü.
Gelecekle ilgili hayaller kurarken birden her şey değişmiş ve Serhat onu terk edip gitmişti. Biliyordu, bütün kabahat yine onundu. Serhat’la birlikte olacakları o gece ilk yakınlaşmalarında yine o sebepsiz ağlama krizlerine girmiş korkudan titriyordu. Serhat’ın hızla alıp verdiği nefesi onu korku gecesine geri götürmüş, tek gözlü canavarı hatırlatmış, o da Serhat gibi nefes alıyor ve hatırlıyordu. İşte bu yüzden o gece Serhat’ı evden göndermişti. Ve bir daha hiç görüşmemişlerdi. Daha sonraları da kimseleri sevememişti.
Yalnız sayılmazdı, yer yer dökülen sarı saçları ve sol gözü yerinden çıkmasına rağmen hala Maviş onunla birlikteydi. Arada gelip rüyalarına girmese yaşadıklarını da unutmak üzereydi. Üstelik Mavişle birlikte mutlu bile sayılırlardı.  

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...