Nazından bir demet bana yaşatmak istiyor olacaktı ki beni de alıvermişti sıcaklığına... Çok güzel bir gündü, arkadaşlar yorgunluktan mesafe olarak bayağı gerimde kalmışlardı. Ben doğanın huzur veren sesiyle yüreğimi ısıtıyor, geçtiğim ve bastığım her kareye özenle bakıyordum... Birden etrafımda yığınlarca kelebek uçuşmaya başladı, sevinçten deliye dönmüştüm. Delicesine uçuşan kelebekler üzerime konmaya çalışıyorlardı.
Bembeyaz kelebeklerden oluşan bir deniz... Yüreğim güneşi kucaklamış kadar sımsıcaktı...
Kollarımı açıp hepsini kucaklamak istedim, “merhaba” deyip durdum... Beni danslarına ortak ettikleri için onlara teşekkür ediyordum durmadan. Ruhum yenilenip besleniyordu âdeta...
“Keşke, keşke o kareyi çekebilseydim bir kâğıt parçasına” dedim yıllarca...
Kutsal toprakların kapısında nöbet tutan kelebekler ordusundan onay alıp girmiştim içeriye...
Yüreğimi süzüp süzülmemi istemişlerdi sonsuz diyarlara.
Öyle de eğlenmiştim bakıp dans ederken gözlerim ve ruhumla...
İçimde kalıvermişti, ben Mezopotamya’da bir fotoğrafçı kadın olmak istiyordum... Ceylanlar misali narinlikle narin kareler yaratmalıydım...
Yıllarca beni sarıp sarmalayan o güzellikler dökülmeliydi başka sıcak yüreklere...
Bütünleştirmeliydim bize ait olan her şeyle...
Bu anlamda karanlıklardan her geçtiğim yerlere bir demet üzüntü bırakıyordum.
Gündüz gözüyle ülkemi görememenin derin acısı ve sızısıyla...
Zerja heja