İnsan, Güven, Güvensizlik ve Yaşam

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
İnsan için güven; yalnızca fiziki değil psikolojik, kültürel açıdan en temel sosyal araçtır. Güvensizliğin hâkim olduğu toplum ve devletlerde; ahlak, namus, inanç, din, siyasi ilke, insani değer ve kişilerin samimiyetinden asla bahsedilemez.

Asırlardır güvensizliğin tamamen dibe vurduğu toplumlarsa din, ırk kutsallığına sarılıp, namusu kadın şahsında gören teokratik anlayışlardır. Bu toplumlar olaylar karşısında profesyonel timsah gözyaşı dökerken, samimi olanlara taş çıkartırlar. Diğer modern timsah gözyaşıysa, Avrupa ve Amerika’nın, Rusya ile Ukrayna’yı savaştırıp, Ukraynalılara döktükleri gözyaşları, insanlık kırıntısını da yok etmiştir. Timsah gözyaşı politikası dünya toplumlarına o kadar derinlemesine nüfuz etti ki iki kardeş, akraba, aynı siyasi ve kültürden olanlarda dahi duygu, dostluk, güven bırakmadı. Ve böylece hiçbirimizde insani değerin kalmadığı derin bir çürümüşlüğü yaşıyoruz. Tek geçerli akçe, küçük ya da büyük maddi çıkar ve lüks olmuştur.
 
Güven: Önce kişinin kendi bireysel bilgi, kültür, maddi ve sosyal çevresiyle oluşmaya başlar. Daha sonra bu bireysel güven düşüncesi lokal bütünlük sağlarken, bölgesel ve ulusal güvenin oluşmasında önemli işleve sahiptir. Bireylerin kültürlerine paralel şekillenen devlet yönetimleri ise, üst akıl olarak devreye girip, bu güveni daha mantıklı ya da mantıksız uygulayan güçtür. Güven ve güvensizlikte hem bireyler hem de devlet yönetimleri suçludur. Yalnızca bir tarafı suçlamak, kimseyi hiçbir zaman doğru sonuca götürmemiştir.
 
Güvenin olmadığı toplum ve devletlerde, maddi çıkar ve o anki psikolojik duruma ters düşen en ufak olayda, kişiler tüm değerleri ayaklar altına almakta bir sakınca görmezler. Bu çürümüşlük Türkiye gibi teokratik devletlerde daha derin şekilde yaşanıyor. Örneğin bireylerin küçük bir anlaşmazlıkta kavgaya tutuşup birbirini öldürürken, maddi manevi hiçbir değer bu kişileri durdurmaya yetmez. Yaşananların ana kaynağı devletin samimiyetsiz yönetimi, cezaların caydırıcı olmaması, adaletin bu topraklara henüz gelmemesidir. Söz konusu toplumlarda kimse kendisinin suçlu olduğunu kabul etmeyip, sürekli diğerlerini suçlayan narsist, şizofrenik psikoloji ile yaşarlar. Güven duygusunun olduğu toplumlarda ise, bireyler kendi bilgi, kültür yapısına göre sürekli yenilikler icat ederken, çevresine neşe, mutluluk saçar. Güvensiz toplumlar zorunlu olarak maddi manevi bir şeyler üretseler dahi, yaptıkları işlerden zevk alamadıkları için agresifleşirler. Agresiflik; her an kavga, cinayet işlemektir. İnsanlığın geldiği noktada böyle bir kara tablo mevcutken, özellikle teokratik Müslüman toplumların bugüne kadar nasıl yaşadıklarının özetini, can alıcı şu noktalarla ifade etmeye çalışalım.
 
Müslüman toplumlarda günlük, haftalık, aylık, yıllık katliamlar hiç bitmez. Sürekli yıkımların yarattığı psikolojiyle hareket edildiğinden olaylara mantık, bilim çerçevesinden bakıp analiz etmektense, ölen insanları adeta yeniden diriltecek anlamsız cenaze ritüelleri icat edip teselli olurlar. Müslüman ülkelerde insanlar şans eseri yaşarken, güvenli toplumlarda insanlar tesadüfen ölüyor. Bu noktayla bağlantılı güncel bir örnek; demokrasiden uzak teokratik devlet yönetimleri, sınırlarını bir aylığına açsalar, tüm vatandaşları anında kendi ülkesini terk edip Avrupa’ya sığınacaktır. Bu devletlerin yönetimleri mevcut durumdan en ufak utanma duymuyorlar. Çünkü tek düşünceleri maddi rant ve anında dünyanın her yerine gidebilmek varken, halka güven vermekte neyin nesi?
 
Kültürel olarak gelişmemiş teokratik ülke ve toplumların temel kültür değeri dindir. Dinler her zaman aslı astarı olmayan yalancı masalsı ütopyalara dayanır ve bu masalların ifade ettiği tarihle yetinirler. Teokratik devletler, din ve kültürlerinde hata aramazlar, zaten bu dinlerin doğasına aykırıdır. Her şey tanrının emri ve kader denilerek bilinçli olarak, insanların sorgulama hücreleri öldürülür. Müslüman ülkeler içerisinde, Türkiye’nin durumu daha anormal ve bir o kadar da karmaşaya sahip.
 
Türkiye yüzyıldır kesintisiz dindar teokratik yapıyı yaşatırken, taklitçi laik ve modernizmi yaşamaya çalışması, bireylerin devlete ve birbirlerine, devletin topluma güvensizliğini yaratmıştır. Bunun somut örneği üst düzey sermaye sahibi, siyasetçi ve bürokratların, tüm birikimlerini İsviçre Bankalarında güvence altına alırken, sıkıştıklarında Amerika veya Avrupa ülkelerine yerleşmeleridir. Aynı şekilde sıradan Milliyetçi ve dindar halk kesiminin, her fırsat bulduğunda Avrupa ülkelerine kaçmaları, derin güvensizlik değil midir? Türkiye’deki güvensizliğin kaynaklarına daha yakından bakmayı sürdürelim.
 
1-Devletin dini İslam’dır, toplumun % 99’u Müslümandır, Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür vb. ırkçı ve gerici anayasa maddeleri, toplumda derin bir güvensizlik yaratmıştır. 
2-Türkiye’de 84 milyon nüfusun % 90’ı İslam olmasına rağmen, bu kitlenin kendi içerisinde dahi birbirine güvenmemesi.
3-Şeriat ile laiklik arasında sıkışmış devlet ne kendisine ne de topluma güven sağlamamıştır.  
4-Kendisini laik gören Alevilerin, sözde laik devlet tarafından kabul görmedikleri halde, devletin laik olduğunu savunan bir kültürsüzlüğün yarattığı güvensizlik.
5-Aleviler bin yıldır İslam olup olmadıklarına karar verememenin yaratmış olduğu güvensizlik.
6-Türk olduğunu iddia eden devletin, Türk İslam Senteziyle İslam Arap kültürünü temel alması, Türk olan olmayan herkeste güvensizlik yaratması.
7-Gerçek Türk değerleriyle yaşamak isteyenlerin, devlet ve Türk İslamcı kitle tarafından dışlanmanın verdiği güvensizlik.
8-Devletin sürekli nüfuzlu olanlara her türlü yardım, teşvik sağlayıp, diğer çoğunluğu kapı kulu gören anlayıştan doğan güvensizlik.
9-Kürtler ve diğer birçok etnikten olanlar, Türk olmadıkları halde resmi, gayri resmi Türk olduklarını dayatan devletin, toplum üzerinde hâkim kıldığı güvensizlik.
10-Bir asırdır hırsızlık, haksızlık ve ahlaksızlıklar devam ederken, bunları ortadan kaldıracak en ufak çabanın gösterilmemesinin, yaratmış olduğu güvensizlik ve umutsuzluk.
 
Maddi, siyasi, kültürel, duygusal yaşanan bu ahlaksızlıkları, toplumun iliklerine kadar yerleştiren bir yönetim var oldukça, kimse ben güvendeyim ve güveniyorum diyemez. Adamını bulan, adamı olanın işini yürüttüğü bir ülkede, güvenin yerine yalan ve hileler kültür olmuştur. Güven bu yüzden gerek bireysel gerekse toplum ve devletin geleceğe umutla bakabilmesi açısından, yemek içmekten daha önemlidir. Güvensizlik yaratan cehennemden kurtulmanın yolu birey, toplum ve devlet yönetiminin, kendi gerçek tarih, kültür değerlerini objektif şekilde ayıklayıp, öz kültürel donanımla yaşama bakmakla mümkündür. Arap İslam tarih, din kültürüyle yaşanılmaya devam edildikçe, kimse ben güvendeyim ve benimde bir kültürüm var diyemez. İslam toplumlarının mevcut yaşamlarından isteyen herkes büyük dersler çıkarabilir.
 
Cemal Zöngür
 
Kaynaklar:
T.C. Anayasa Kitabından
BİRİNCİ KISIM
GENEL ESASLAR
I. Devletin şekli
Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,
insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 2.- (Değişik : 29.10.1339 (1923) - 364 S. Kanun) Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmi lisanı Türkçedir.
III. Devletin bütünlüğü, Resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti
Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
 
İKİNCİ BÖLÜM
Kişinin Hakları ve Ödevleri
VI. Din ve vicdan hürriyeti
Madde 24 – Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve
ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun
dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin
talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din
kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle
olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye
kullanamaz.
İ. Diyanet İşleri Başkanlığı
Madde 136
Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.
 
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler
Madde 42 – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim
yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen
seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
(Ek fıkra: 9/2/2008-5735/2 md.; İptal: Anayasa Mahkemesinin 5/6/2008 tarihli ve E.:
2008/16, K.: 2008/116 sayılı Kararı ile. )
Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı
ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı
olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili
faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri
olarak okutulamaz ve öğretilemez
 
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Siyasî Haklar ve Ödevler
I. Türk vatandaşlığı
MADDE 66- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan
herkes Türk’tür. 

Kategori: 

Yorumlar

Bektas TOSUN kullanıcısının resmi

Bektas TOSUN (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Güven; galiba bir temel ilkedir canlıda. Her canlı, gül dikene, üzüm çöpüne,
koyun çobanına, insan babasın güvenmez yada güvenir gözükürler.
İnsan, anasından başka kimseye güven duymaz.
Güven, sevgiden de önde gelen bir olgudur.
Sadece, aşk gözü kör ettiğinden, kısa bir zaman dilimi için
aşk, güvenden öne geçer.
Toprak, suya, su, güneşe güvenir mi bilinmez ama bütün canlılarda
bu maddelerin ürünü olduğuna göre güven her olgunun
önünde gelen bir beklenti olduğuna inanıyorum.
Kıskançlıkta bir güvensizliktir. Din' de ise güven olması mümkün değil.
Din bir ticaret anlayışından doğmuş, bozulan toplum sorununu yeniden
dizayn etmek için uygulanmış bir sitem biçimidir.
Siyaset, devlet anlayışı, ticaret gibi kurum ve kuruluşlarda da güven olmaz.
Kolektif yaşam bir güven sistemidir galiba!
Herkesin Ikrar verdiği, herkesin bir birini denetlediği bir sistem olduğunu düşünüyorum.
Güven, insan yaşamının temel bir ilkesi olmalıdır.
Konu güzel ve zamanlaması da uygun. Ellerine sağlık Cemal Yoldaş.

Aydın Can  kullanıcısının resmi

Aydın Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Eline sağlık, genel ajİtasyondan daha eğitici bir yazı olmuş. İnsan emek ve güven eğitici dil ve yöntem çözüm üretir. Güvenin olmadığı yerde saygı ve sevgi de olmaz.

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...