Bugün damarımı bulamayan hemşireye kızmadım tabi. Önce sağ elimin üstünden kan almasını istemedim. Ne diyeyim? Korktum. Hemşire benim gibi acemiye benziyordu. O uzun iğneyi derideki etimi yırtıp sonuna kadar sokması içimde tarifsiz korkular yaratsa da sesimin çıkmaması için beynimi meşgul etmeye çalıştım. Nedense bir damla kan bile alamadı. Hemşire her ne kadar sakinmiş gibi davransa da gözlerindeki tedirginliği görüyordum. Bu beni daha da bunaltıp yüreğimi sıkıştırıyordu. Bir daha denemesine izin vermedim. Bu işi doğru düzgün yapamıyorsa sorun değildi. Onun yerine bir başkası herhalde yapabilirdi. Bunu söylediğim için sonra pişman olsam da söyledim. İnsan bazen pişman olabilecek sözleri de söyleyebilmeli. O kadar bunaldım ki gözlerim kapıdaydı. Dışarı çıkmamak için kendimi zor tuttum.
Neyse bir süre sonra her halinden tecrübe akan, kilolu ama çok sevimli bir hemşire tek bir kelime ettirmeden kolumdan üç tüp kan alıp kutuya attı.
Etrafımda hasta, inleyen, kanayan insanlar geziniyordu. Bu beni öyle bir ruh haline sokuyordu ki, sanki etrafımdaki insanlar geçmiş zamanlarda yaşamış ama eksik yaşamış da tamamlamak için şimdiki bedenlerimize ihtiyaçları varmış gibiydi. Şu anda benden habersiz inleyen, konuşan, gülen insanlar bu zamana değil de geçmişe ait ve bana önceden yaşamış insanların hayallerini yerine getirmek için onların devamıymış gibi geliyordu. Yahut şimdiki zamanda değil de geçmişte yaşıyordum.
Sevgili Günlük , seni bilmem ama kısaca ben hastaneleri sevmiyorum, hasta hissettiriyor. Bütün bunları düşününce bak yine bunaldı beynim.